Mühendishane Matbaası’ndan Devlet Matbaası’na: İTÜ Yayınevi’nin Kökleri
Doç. Dr. Fatma SEL TURHAN - İTÜ Yayınevi Koordinatörü
Osmanlı Devleti’nin ilk matbaası 1727’de Erdel kökenli bir mühtedi olan İbrahim Müteferrika ile Yirmisekiz Çelebizade Mehmed Said Efendi’nin kişisel girişimleriyle kurulur. Resmi görevleri nedeniyle Mehmed Said Efendi işe devam edemeyince matbaanın bütün sorumluluğunu 1747’deki ölümüne kadar İbrahim Müteferrika üstlenir.[1] Matbaanın imtiyazı İbrahim Müteferrika’nın ölümünden sonra Sultan I. Mahmud’un fermanıyla her ne kadar kendisinin yetiştirdiği Rumeli kadısı İbrahim Efendi ile Anadolu kadılarından Ahmed Efendi’ye geçse de matbaa bu dönem ciddi bir faaliyette bulunmaz. Kadı İbrahim Efendi’nin vefatıyla birlikte matbaa yeniden âtıl hale gelince Fransız Sefarethanesi İbrahim Efendi’nin varislerinden matbaanın bütün âlet ve edevatını satın alma teşebbüsünde bulunur. İlk Osmanlı matbaasının bu şekilde el değiştirmesinden rahatsız olan Vakanüvis Ahmed Vasıf Efendi ile Beylikçi Raşid Efendi Babıali’ye müracaatla İbrahim Efendi’nin varislerinden matbaayı satın almak istediklerini bildirir ve padişahtan aldıkları izinle matbaayı satın alırlar. Bir müddet sonra aralarında anlaşmazlığa düşen Vasıf Efendi ile Raşid Efendi’nin ortaklıkları 1787’de Vasıf Efendi’nin İspanya sefaretine atanmasıyla son bulur ve Raşid Efendi de zamanla işletmekten vaz geçince matbaa tamamen kapanır.[2]
III. Selim’in emriyle 1795’te Hasköy’de Mühendishane-i Berrî-i Hümayun kurulunca okulun ihtiyaç duyduğu kitapları basmak için bir matbaanın gerekliliği de gün yüzüne çıkar ve çözüm olarak Raşid Efendi’nin matbaasının satın alınması kararlaştırılır. 1797’de Râşid Efendi’nin matbaa alet ve edevatı ile basılan 316 cilt kitap, 7.500 kuruşa satın alınıp Mühendishane’ye nakledilir; matbaanın sorumluluğu da Mühendishane hocalarından Abdurrahman Efendi’ye verilir. Böylece yeniden işlerlik kazanan matbaa Hasköy’deki Mühendishane’nin bir parçası olarak oradaki boş odalara yerleştirilir. Matbaa yeni malzemelerle geliştirilirken Mühendishane’de okutulan Fransızca kitapların basımı için Fransız hurufatı da satın alınır. Bu dönemdeki diğer önemli bir gelişme, o güne kadar geçici işçilerle devam ettirilen matbaa faaliyetlerinin on beş kişinin istihdamıyla kalıcı hale getirilmesidir; bu sayede gerekli meslek erbabının yetişmesi de mümkün olacaktır. Ayrıca Abdurrahman Efendi’nin inisiyatifiyle bir Nizamname kaleme alınarak matbaa faaliyetlerinin daha sistemli hale getirilmesine çalışılmıştır.[3] Matbaada ilk olarak 1797 yılında, Âşir Efendizade Mehmed Hafîd Efendi'nin İstanbul’un sularını anlattığı Mehâhü'l-miyâh adlı kitabı basılır.[4]
Faaliyetine devam ettiği dönem boyunca 16 eserin basıldığı Mühendishane Matbaası,[5] 1802’de yer darlığı yüzünden önce Cağaloğlu’nun iç taraflarındaki Kapalı Fırın semtine taşınır; ardından yeni yerin de yetersiz kalacağı düşüncesiyle, henüz faaliyete geçmeden 1803 Mayıs’ında Üsküdar Harem İskelesi bölgesindeki Selimiye Vakfı’na ait Boyacı Hanı’na geçer. Bu taşınma ile adı da değişerek matbaa bundan böyle Dârüttıbâati’l-Cedîde veya Üsküdar Matbaası olarak anılır. Taşınma ile statüsü de değiştirilir ve matbaaya 25.000 kuruşluk ilave bir sermaye tahsis olunarak bir kamu işletmesi haline dönüştürülür; böylece daha önce devlet tarafından ödenen maaş ve masraflar artık müstakilen ödenecektir. Matbaanın sorumluluğu ise yine Abdurrahman Efendi’ye verilir. Matbaanın Mühendishane bünyesinde faaliyet gösterdiği dönemden farklı olarak yeni matbaa Mühendishane’nin ilgi alanı dışındaki dallarda da faaliyet gösterecek ve her türlü eserin basımında tek yetkili olacaktır.[6] Üsküdar Matbaası’nın ilk kitabı ise Seyyid Mustafa’nın 1803 tarihli “Diatribe de l’ingénieur Mustafa sur l'état actuel de l’art militaire du génie et des sciences à Constantinople” [Mühendis Mustafa’nın İstanbul’daki Askeri Mühendislik ve Bilimin Mevcut Durumuna İlişkin Mülahazaları] adlı Fransızca eseridir.[7]
Üsküdar’daki yeni matbaanın faaliyetlerine 1807 senesine kadar devam ettiği ancak 1807’de içine düştüğü mali sıkıntılar sebebiyle faaliyetlerini durdurduğu görülür. Matbaanın durumunu araştırma görevi kendisine verilen Reisülküttap Galip Efendi’nin yaptığı tahkikat neticesinde matbaada yönetici değişikliğine gidilir ve Abdurrahman Efendi’nin yerine eski Defteremini vekili Hüseyin Beyefendi getirilir. Ancak Nizam-ı Cedid’e karşı ayaklanma ve III. Selim’in tahtan indirilişi ile başlayan istikrarsızlık matbaayı da derinden etkiler ve bir yıllık görev süresinin ardından Hüseyin Beyefendi görevden alınarak yerine Hacegandan Ali Efendi ile Doğancılar İmamı Hafız Mehmed Emin Efendi getirilir. İstanbul’un içine düştüğü zor şartlar, Alemdar Mustafa Paşa’nın askeri bir orduyla İstanbul’a yürümesi ile devam eder; akabinde IV. Mustafa’nın halli ve II. Mahmud’un tahta çıkışıyla neticelenen olaylar sırasında isyancılar yeni kurulan Sekbân-ı Cedîd ordusunu hedef alınca Selimiye Kışlası tamamen yangın ve yağmalara teslim olur. Saldırılar sırasında kitaplar da dahil matbaada bulunan her şey ya yanmış ya da gasp edilmiştir. Bu problemlere ortaklar arasındaki anlaşmazlıklar da eklenince Ali Efendi işleri ortağına devredip ayrılır. 1817’de Ali Efendi’nin ölümü üzerine matbaa yeniden el değiştirir; bu seferki sahibi 1821 yılındaki ölümüne kadar bu görevi devam ettirecek olan Rûznâmçe-i Evvel Abdurrahim Mühib Efendi’dir. Ancak Mühib Efendi’nin dört yıl süren idaresi de matbaanın durumuna bir iyileştirme getirmez; tersine borç ve zarar katlanarak artar.[8]
Mühib Efendi’nin vefatından sonra matbaanın yeni idarecisi Cephane-i Amire Nazırı İbrahim Saib Efendi olur. 1821 yılında Yunan ayaklanmasının yarattığı ortam İstanbul’da Rum tebaaya olan güveni azaltınca Saib Efendi matbaada çalışan gayrimüslim tebaanın Müslümanlar ile değiştirilmesi için müracaatta bulunur; ancak Üsküdar’ın Müslüman ahalisi matbaa işlerine ilgi duymamaktadır. Hem gerekli eleman ihtiyacını karşılamak hem de şehrin uzağında olmanın getirdiği ulaşım ve iletişim zorluklarını aşmak için Saib Efendi matbaanın yeniden İstanbul’un merkezine taşınması önerisinde bulunur. Bu öneri önce sadrazam, akabinde II. Mahmud’dan onay alınca bugünkü İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nin yerinde metruk halde bulunan Kaptan İbrahim Paşa Hamamı’nın satın alınıp matbaanın Suriçi’ne taşınması karara bağlanır. Nisan 1824’e gelindiğinde eski hamam matbaanın taşınmasına hazır hale getirilmiş ve nakil işi Haziran 1824’te tamamlanmıştır.[9] Matbaa burada faaliyetine devam ederken sabık Dergâh-ı âlî kapıcıbaşılarından Musa Ağa’nın matbaaya yakın bölgedeki konağı da Ağustos 1831’de Gazetehane yapmak maksadıyla satın alınır ve burada 1 Kasım 1831’de ilk Türkçe gazete olan Takvîm-i Vekâyi neşredilir. Yeni düzenlemeden kısa bir süre sonra idareci değişikliğine de gidilmiş ve 1832 yılında hem matbaa hem de gazetenin idaresi Takvîm-i Vekâyihâne-i Âmire ve Tab‘hâne-i Ma‘mûre Nazırı unvanıyla Vakanüvis Esad Efendi’ye tevdi edilmiştir. Üsküdar’dan merkeze nakille birlikte İstanbul Matbaası olarak anılmaya başlanan matbaada 1824-1840 arasındaki on altı yılda 117 eser basılmıştır. Bu eserler ilmihal, fıkıh, hadis, kelam, akaid, dil, belagat, sözlük, mantık, tasavvuf, edebiyat, askerlik, fen bilimleri, kanunname, tıp, tarih ve coğrafya gibi geniş yelpazede bir külliyatı içermektedir.[10]
Zamanla matbaanın kapasitesi artan iş hacmini karşılamamaya başlayınca yine başka bir yere taşınması gündeme gelir; zira 19. yüzyılda modernleşen ve gelişen bürokrasiye uyumlu olarak resmî kurumların matbu evrak kullanımında büyük artış görülmüştür. Daha önce Topkapı Sarayı surları içinde, Bâb-ı Hümâyûn dahilinde bulunan ve yanan eski maliye binasının arka tarafına, kağıt para basmak için bir Kavâim-i Nakdiyye Fabrikası inşa edilmiştir; ancak zamanla bu karardan vazgeçilince her türlü makine, pres aletleri ve diğer alet ve edevatıyla fabrika âtıl vaziyette kalmıştır. Hem matbaa hem de gazetenin bu fabrika binasına taşınmasına karar verilerek Maarif Nâzırı İbrahim Edhem Paşa’nın gayretleriyle bina genişletilip tam teşekküllü bir matbaa haline getirilir ve 1852’de söz konusu nakil gerçekleştirilir; idaresi de müneccim-i sânî Tâhir Efendi’ye verilir. Yeni yerle birlikte isim değişikliğine de gidilerek matbaanın adı Matbaa-i Âmire haline getirilir. 1862’ye gelindiğinde ise matbuat ve gazeteciliğin maliyeye değil maarife ait olduğuna karar verilerek matbuat işleri ile Takvîm-i Vekâyi’nin idaresi Maarif Nezâreti’ne devredilir ve 2 Şubat 1862’de Maarif Nezâreti’ne bağlı bir Matbuat Müdürlüğü kurulur. Yeni düzenleme ile Matbaa-i Âmire’nin idaresi ve Takvîm-i Vekâyi’nin düzenli çıkmasından sorumlu kişi Matbuat müdürü olacaktır. Matbaanın adı II. Meşrutiyet’e kadar Matbaa-i Âmire olarak kalır; ancak daha sonra Matbaa-i Millî ve Matbaa-i Devlet şeklini alır. Cumhuriyet döneminde ise Devlet Matbaası’na çevrilir.[11] Osmanlı matbaa tarihi boyunca matbaanın isim ve yerinin değişmesi bazı araştırmacılar tarafından yeni bir kurumun inşası gibi gösterilse de bu doğru değildir; zira her taşınma ve isim değişikliği geçmiş birikimi maddi ve manevi tevarüs ederek gerçekleşmiştir. Dolayısıyla Osmanlı matbaa tarihindeki her bir matbaayı müstakil bir örgütlenmeden ziyade birbirine eklemlenerek büyüyen bir zincirin halkaları gibi düşünmek daha doğru olacaktır.
[1] Kemal Beydilli, Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishâne, Mühendishâne Matbaası ve Kütüphânesi, 1776-1826 (İstanbul: Eren Yayıncılık, 1995), 99.
[2] Turgut Kut, “Dârüttıbâa,” TDV İslam Ansiklopedisi, 9. Cilt, 1994, 10-11.
[3] Kemal Beydilli, Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishâne, Mühendishâne Matbaası ve Kütüphânesi, 100,126-127.
[4] Ekmeleddin İhsanoğlu, Hatice Aynur, “Yazmadan Basmaya Geçiş: Osmanlı Basma Kitap Geleneğinin Doğuşu (1729-1848),” Osmanlı Araştırmaları, XXII, 2003, 230.
[5] A.g.e.
[6] Kemal Beydilli, Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishâne, Mühendishâne Matbaası ve Kütüphânesi, 136-137, Turgut Kut, “Dârüttıbâa,” 11.
[7] Ekmeleddin İhsanoğlu, Hatice Aynur, “Yazmadan Basmaya Geçiş: Osmanlı Basma Kitap Geleneğinin Doğuşu (1729-1848),” 230.
[8] Kemal Beydilli, Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishâne, Mühendishâne Matbaası ve Kütüphânesi, 138-143.
[9] Kemal Beydilli, a.g.e., 144-145; Kemal Beydilli, “İstanbul Matbaaları (1453-1839),” Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi (İstanbul: İstanbul Belediyesi Kültür A. Ş. Yayınları, 2015) Cilt 7, 576; Turgut Kut, “Dârüttıbâa,” 11.
[10] Kemal Beydilli, “İstanbul Matbaaları (1453-1839),” 576.
[11] Turgut Kut, “Dârüttıbâa,” 11; Gülden Sarıyıldız, “Takvimhâne,” TDV İslâm Ansiklopedisi, Ek-2. Cilt, 2019 574; Serdal Soyluel, “Osmanlı Sanayisi Hizmetinde Kırk Yıl: İngiliz Mühendis Frederick William Taylor’un Hayat Hikâyesi (1807-1875),” Osmanlı Araştırmaları 55 (2020): 197-198.